Merhaba — bugün sizlerle “Göçük olan maden ocağı kimin?” sorusunu, hem yasal çerçeveden hem de toplumsal/insani bakış açısından ele alalım. Bu sorunun basit bir cevabı yok; çünkü madenin sahibi, işleteni, devlet otoritesi ve toplumsal sorumluluk gibi birçok boyut var. Farklı açılardan bakmak, konuyu daha net görmemize yardımcı olur.
Maden Kanunu 3213 çerçevesinde: Maden kime ait?
Devlet’e ait, kullanım izni özel sektöre
Türkiye’de maden kaynakları, genel olarak devletin tekelinde. ([ege-law.com][1]) Maden Kanunu’na göre — madenin kendisi özel kişilere veya toprak sahiplerine ait değil; maden yatakları, devletin “doğal zenginlik” yetkisi altında kabul ediliyor. ([ege-law.com][1])
Bununla birlikte, devlet — madenin işletilmesi hakkını, belirli prosedürlerle özel ya da tüzel kişilere verebiliyor. Bu, ruhsat (lisans) sistemiyle yapılıyor: arama ruhsatı, işletme ruhsatı gibi. ([kesikli.com][2])
Yani göçük gibi bir kaza olduğunda sorumluluğu kim ararız? Madenin sahibi aslında devlettir — ama işletme hakkı lisans sahibi şirkettedir. Dolayısıyla ruhsat sahibi / işletmeci firma, teknik güvenlik, denetim ve günlük işletme sorumluluklarının büyük kısmını üstlenir.
Erkek Perspektifi: Teknik, Hukuki ve Objektif Yaklaşım
Erkek perspektifi diyerek adlandırdığım bu yaklaşımda, odak genellikle veri, yönetmelik, sorumluluk ve önleyici tedbirler üzerinde olur:
Madenin sahipliği ve işletme hakkı — yasa gereği devlete ait. ([ege-law.com][1])
Benzer şekilde, kaza veya göçük olduğunda sorumluluk genellikle ruhsat sahibi (lisansı alan şirket) ile ilgilidir. Çünkü işletme süreci, iş güvenliği, teknik önlemler, harita, röset, istikrar kontrolleri gibi yükümlülükler o şirkete aittir. ([Mevzuat][3])
Hukuken de maden yatağından çıkan cevher, işletmeci şirkete ait olabilir; ama maden yatağının kendisi, devlete aittir. ([ege-law.com][1])
Eğer kaza teknik bir ihmalden kaynaklandıysa — örneğin yeterli tahkimat yapılmamışsa, haritalar usulen tutulmamışsa, güvenlik tedbirleri yetersizse — hem şirket hem de ilgili devlet kurumu (denetleyici) sorumlu tutulabilir.
Bu objektif bakış, kimin hukuken ve teknik olarak neyi üstlendiğini netleştirmeye çalışır.
Kadın / Toplumsal Perspektif: İnsan, Aile ve Çevre Odaklı Yaklaşım
Kadın bakış açısını temsilen düşündüğümüzde — bu kazalar sadece bir hukuk ya da teknik mesele değil; insanın, ailenin, yaşamın meselesidir:
Maden göçüğünde hayatını kaybeden veya etkilenen işçiler — sıradan vatandaşlardır. Onların aileleri, çocukları, sevdikleri bu kazadan derinden etkilenir. Bu yüzden, kimin “mülkiyeti” değil, kimin “sorumluluğu” olduğu öne çıkar: kim çalışanın can güvenliğini garantileyecek, kim çevreyi koruyacak, kim topluma karşı sorumlu olacak?
Eğer kaza ihmalle, yeterli denetim yapılmamasıyla, iş güvenliği önlemlerinin uygulanmamasıyla oluştuysa — bu, sadece teknik bir problem değil, toplumsal adalet ve etik bir meseledir. Çünkü masum insanlar zarar görmüş olur.
Ayrıca maden faaliyeti çevreyi, toprağı, su kaynaklarını etkiler. Göçük ve kazalar; sadece işçiyi değil; bölgedeki halkı, doğayı ve gelecek nesilleri de tehdit eder. Bu bakış; maden “kimindir?” değil, “kim korumalı?” sorusuna odaklanır.
Farklı Yaklaşımlar Arasındaki Gerilim ve Tartışma
Bu iki yaklaşım — teknik/hukuki ve toplumsal/etik — bazen çatışabilir:
Teknik/hukuki bakış diyor ki: “Resmî olarak maden devlete ait. İşletme ruhsatı alan şirket sorumlu. Denetlemeler düzenli. Belirsizlik yok.”
Toplumsal/etik bakış ise ısrarla soruyor: “Peki ya insan hayatı? İşçinin ailesi? Çevre? Bu kurumlar, kazanın sorumluluğunu sadece ‘lisans sahibi’ şirkete havale edebilir mi? Denetim yeterli mi? Önce insan ve doğa gelir mi?”
Bu çatışma — sorumluluğun kimde olduğu kadar, önceliklerin, değerlerin ve bakış açılarının da farklı olduğunu gösteriyor.
Neden “Sahiplik” Sorusuna Dar Kalmak Yetersiz?
Göçük olan maden ocağının “kimin olduğu” sorusu, yalnızca hukuki bir soru değildir. Aynı zamanda toplumsal, etik, insani bir sorudur. Aşağıdaki sorular — tartışmayı derinleştirmek için:
Maden yatağı devlete aitse; madeni işleten şirketin güvenlik yükümlülüğü ne kadar? Devletin denetim sorumluluğu ne kadar?
İşletmeci firma/kontrolörler güvenlik önlemlerini tam uygulamasa, ihmâl olsa — sorumluluk sadece firma mı, devlet de sorumlu tutulabilir mi?
Çevre, su, yeraltı ve yerüstü yapısının zarar görmesi, toplumun yaşam kalitesinin düşmesi — bu zararların tazmini nasıl ve kim tarafından yapılmalı?
Ekonomi, istihdam gibi gerekçeler maden açmayı meşrulaştırıyor — ama insan hayatı ve çevre pahasına mı?
Sonuç: Maden “Kime Ait?” — Asıl Soru: “Kim Korumalı?”
Sonuç olarak; maden ocaklarının yasal sahibi devlettir; işletme hakkı lisans sahibi şirkette olabilir. Ancak göçük gibi trajedilerde asıl gündeme gelen — mülkiyet değil, sorumluluk, güvenlik, denetim, insani ve toplumsal değerlerdir.
Göçük olan maden ocağı kimin? diye sormak önemli, ama asıl soru bence şu: “Bir maden ocağında hayat, güvenlik ve doğa nerede duruyor?” Siz ne düşünüyorsunuz? Resmî mevzuat yeterli mi? Denetim ve sorumluluk mekanizmaları — kazaları önlemek için gerçekten yeterli mi?
[1]: “THE RIGHTS OF LANDOWNERS IN TURKISH MINING LAW – EGE Law”
[2]: “Mining Law in Türkiye: Legal Framework, Licensing Regime, and Key …”
[3]: “MADEN VE TAŞ OCAKLARI İŞLETMELERİNDE VE TÜNEL YAPIMINDA ALINACAK İŞÇİ …”